BURSA BAM 9. HUKUK DAİRESİ
Esas No.: 2018/869
Karar No.: 2018/1066
Karar tarihi: 25.05.2018
Bursa 4. İş Mahkemesinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı kararına ilişkin olarak davalı tarafından istinaf yoluna başvurulmuş olduğundan dosya incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacının 09/02/2008-04/06/2016 tarihleri arasında davalıya ait fabrikanın imalat bölümünde usta olarak çalıştığını, aylarca ödenmeyen maaşlarının ödenmesi için yönetim kurulu başkanı K1’na başvurduklarını, geçmişe ait tüm bordroların, fazla mesai puantaj kayıtlarının, hiçbir alacaklarının olmadığına dair belgelerin imzalanması kaydıyla maaşlarının verileceğinin beyan edilmesi üzerine anılan belgeleri imzalamak durumunda kaldıklarını, işverence iş sözleşmesinin haklı ve geçerli bir sebep olmaksızın sona erdirildiğini ve haklarının da ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve fazla mesai ücreti alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacıya fazla çalışma ücretlerinin ve diğer ücretlerinin tam ve eksiksiz olarak ödendiğini, hiçbir hak ve alacağının kalmadığına dair ibraname imzaladığını, belgeyi kendi rızası ile imzaladığını, ihbar süresi kullandırıldığı için ihbar tazminatı talep hakkı doğmadığını ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkeme, dosyaya celp edilen banka kayıtlarında tazminat ödemelerinin olmadığı, ibranamenin tarihsiz olduğu, sadece davalının imzasının olduğu, dolayısıyla ibranameye itibar edilemeyeceği, ödemeye dair imzalı bordro dışında banka kaydı da bulunmadığı, davacının kıdem tazminatına ve fazla mesai ücretine hak kazandığı, davacıya ihbar önelinin ise kullandırıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile kıdem tazminatı, fazla mesai alacağı taleplerinin kabulüne, ihbar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacıya tüm hak ve alacaklarının ödendiğini, buna ilişkin ibraname imzaladığını, fazla mesai alacağının bulunmadığını, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
İSTİNAF NEDENLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE : HMK’nın 341. maddesinde yer alan “istinaf başvuru dilekçesinde başvuru sebepleri ve gerekçesinin bildirilmesi”, 355. maddesinde yer alan ” incelemenin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak Sayfa 1/4 yapılacağı ancak, bölge adliye mahkemesinin kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözeteceği ” ve 357. maddesinde yer alan ” bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmaların dinlenemeyeceği, yeni delillere dayanılamayacağı” ve “ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan delillerin bölge adliye mahkemesince incelenebileceği ” hükümleri doğrultusunda istinaf başvuru dilekçesinde herhangi bir gerekçe içermeyen soyut ve yasanın amacına uygun olmayan sebepler nazara alınmaksızın gerekçeli olarak ileri sürülen istinaf sebepleri ile kamu düzenine ilişkin hususlar inceleme konusu yapılmıştır. Davacının, davalıya ait fabrikada 09/02/2008-04/06/2016 tarihleri arasında imalat bölümünde usta olarak çalıştığı, işverence yapılan fesih bildiriminin bulunmadığı, SGK’ya verilen ayrılış bildirgesinde işten çıkış tarihinin 04/06/2016, çıkış kodunun ise 4 “işveren tarafından haklı sebep bildirilmeden” fesih olarak gösterildiği anlaşılmaktadır.
1-Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132. maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir. İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun değinilen maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibraname kapsamında tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur. (Emsal Yargıtay 9 Hukuk Dairesinin 22.12.2016 tarih, 2015/6186 Esas ve 2016/22709 Karar sayılı kararı). Somut olayda, sunulan ibraname başlıklı belgenin tarih içermemesi; davacının, ibranemenin, alacak ve tazminatlarının ödeneceği vaadiyle fesih sırasında imzalatıldığını beyan etmesi, davalının da ibranamede bahsi geçen ödemelerin yapıldığını usulünce ispat edememesi hep birlikte değerlendirildiğinde ibranamenin, yukarıda açıklanan yasal unsurları taşımadığı bu nedenle geçerli sayılmasının mümkün bulunmadığı anlaşıldığından mahkeme tarafından ibranameye itibar edilmemesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.
2-Davacının iş akdinin tazminat ödenmesini gerektirmeyecek haklı nedene dayalı olarak feshedildiğini ispat yükümlülüğü işverene aittir. İş akdinin, kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek haklı bir nedene dayalı olarak feshedildiği davalı işverence kanıtlanamadığından davacının kıdem tazminatına hak kazandığının kabulü gerekir. Bu itibarla mahkemece kıdem tazminatı talebinin kabulüne karar verilmesinde de isabetsizlik görülmemiştir.
3-Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır. Bursa BAM, 9. HD., E. 2018/869 K. 2018/1066 T. 25.5.2018 Sayfa 2/4 Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır. İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır. Somut olayda, sunulan ücret bordroları, dinlenen tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından, davacının tahakkuk bulunan ve ödeme yapılan aylar dışlandığında haftalık 45 saati aşan 12,5 saat çalışmasının olduğu dolayısıyla fazla çalışma ücretine hak kazandığı, zamanaşımı def’inin de gözetildiği anlaşıldığından bu hususlara yönelik istinaf nedenleri de yerinde bulunmamıştır.
4-Dinlenen tanıkların salt davalı işverene karşı dava açmış bulunmaları beyanlarına itibar edilmemesini gerektirmez. Zira, dürüst insanların, menfaatlerine aykırı olsa dahi doğruyu söyledikleri yani yalan söylemedikleri asıldır. Sadece menfaati olduğu noktasından hareketle bu gibi tanıklıklara itibar edilmemesi dolayısıyla peşinen gerçeğe aykırı beyanda bulunduklarının bir başka ifade ile menfaati nedeniyle yalan söylediklerinin kabul edilmesi mümkün olmadığı gibi kişilik haklarını ihlal edici ve saygınlıklarını gölgeleyici bir tutum olacaktır. Bu nedenle işveren ile arasında dava veya husumet bulunsa dahi kural olarak beyanlarına itibar edilmesini gerektiren, dosya kapsamı ile desteklenen somut, samimi ve inandırıcı hallerin bulunması halinde beyanlarına itibar edilmesi gerekir. Üstelik bu gibi tanıkların dava açan ile birlikte çalıştıkları için çalışma koşullarını en iyi bilebilecek kimseler olduğu da açıktır. Bununla birlikte aksinin yani bu gibi tanıkların, menfaatleri gereği gerçeğe aykırı beyanda bulunduklarının da işveren tarafından aynı şekilde iddia ve ispatı olanaklıdır. Dinlenen davacı tanıklarının, dava konusu dönemlerde davacı ile birlikte aynı ortamda çalışmış olmaları, dolayısıyla çalışma koşullarını ve fesih şeklini bilmeleri, tanık beyanlarının, dosya kapsamı ile de desteklenmesi karşısında mahkemece beyanlarına itibar edilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.
Sonuç olarak; dosya kapsamına, mevcut delil durumuna ve yukarıda belirtilen ölçütlere göre yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle Davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, Harçlar kanunu gereğince alınması gerekli 1.775,43 harçtan, davalı tarafından yatırılan 529,56 TL istinaf harcının mahsubu ile bakiye 1.245,87 TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, İstinaf yargılamasına ilişkin davalı tarafından yapılan masrafın kendi üzerinde bırakılmasına, Bursa BAM, 9. HD., E. 2018/869 K. 2018/1066 T. 25.5.2018 Sayfa 3/4 Kararın tebliği ile harç tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu HMK 362/1-a maddesi gereğince miktar itibarıyla KESİN olmak üzere 25/05/2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ
E.2014/15057, K.2014/19544, T.27/10/2014
“Mahkemece davacının işçilik ücreti alacaklarına yönelik olarak, davacının dinlettiği tanık YD’ın ve YA’nin ise aynı konuda mahkemede yargılanması devam eden davalarının bulunduğu, davacı ve tanıkların birbirlerine mesailer konusunda tanıklık yaptıkları, davalıyla husumetli oldukları dikkate alındığında tanıklıklarına itibar edilemeyeceği, bu sebeple davalı tanık beyanlarına göre de davacının fazla mesai çalışmasının, hafta sonu çalışmasının ve genel tatil çalışmasının bulunmadığı gerekçesiyle taleplerinin reddine karar verilmiştir. Davacı ve tanıkları aynı işyerinde aynı işi yapan, aynı çalışma şartlarına sahip ve ayni şekilde mağdur olan kişilerdir. Bu sebeple aynı taleplerle dava açmış olmaları çok doğaldır. Hatta bu tanıklar dışında da söz konusu HES projesinde çalışan tüm işçiler ayın taleplerle dava açmışlardır. Bu durum, tanıklıklarının geçersiz olduğunu değil aynı sıkıntıları yaşadıklarını kanıtlamaktadır. Bu tanıklıklara itibar edilmemesi durumunda davacının, iş yeri koşullarını bilen tanık bulma şansı yoktur…ücret alacakları yönünden de davasının kabulü gerekirken reddi hatalı olup bozma nedenidir.”